Görünmeyen
Hiç görünmez olmayı istediniz mi? Ya da şöyle sorayım istemeyenler neden istemedi? Görünmez olsaydınız başınıza neler gelirdi diye illa ki düşünmüşsünüzdür. Tarih boyunca herkes düşünmüş merak etmeyin. H.G. Wells’in Görünmez Adam kitabı 1897 yılında yayınlanmış ve o zamanlardaki insanlar için çok ufuk açıcı olmuş bu kesin evet ama görünmezlik denilen kavramı ortaya ilk atan kesinlikle o değil size yanlış bilgiler veriliyor ey ahali!
Klasik haline gelmiş bir eser
hakkındaki yazımı okurken klasik haline gelmiş başka bir eseri dinlemeniz
için link bırakıyorum: Queen- The İnvisible Man https://www.youtube.com/watch?v=zKdxd718WXg
Her şeyden önce fantastik veya bilimkurgu bir eser
okurken yazarın aklına bu nasıl gelmiş diye ben de hep düşünürüm. Ve bu sorumun
cevabını da mitolojiyi araştırarak bulurum genelde. Favori mitolojim Yunan
mitolojisi olsa da Nordik, Pers, Germen, Asya, Türk ve daha bir çok mitolojide az
çok bilgi sahibi olmuş oldum
Gelin örneklerle başlayalım;
Yunan Mitolojisinde Hades üç büyük tanrıdan birisidir ve yeraltı dünyasının efendisi
olarak bilinir. Hades adı “Görünmez” anlamına gelir ve ona bu özelliğine veren
bir başlığı bir kaskı vardır. Hatta mitolojide bu kaskı zaman zaman başka
tanrıların veya yarı tanrıların da taktığını görebiliyoruz. Perseus mitinin bazı versiyonlarında, Perseus bu şapkayı tanrıça Athena’dan ödünç alır ve uyuyan Medusa’yı öldürmek için yanına gizlice yaklaşmakta kullanır. Aynı
zamanda Roma mitolojisinde de Hades, “Plüton” ismiyle varlığını devam ettirir.
Alman mitolojisinde Nibelungen Destanında ve Nordik Mitolojide “Tarnkappe” veya “Tarnhelm”
adı altında bir görünmezlik pelerini, görünmezlik kaskı olarak karşımıza çıkar.
Galler mitolojisinin önemli düzyazılarından biri olan
Mabinogi’nin ikinci bölümünde, Caswallawn(tarihi Cassivellaunus) Caradog ap
Bran’ı, bir görünmezlik pelerini giyerek öldürür.
Grimm Kardeşlerin “12 Dans Eden Prenses” masalında prenseslerin
ayakkabılarının neden yırtıldığını çözmek isteyen bir genç, bir cadıdan aldığı
görünmezlik pelerinini kullanır ve gizemi çözer.
Platon’un Cumhuriyet adlı kitabında bulunan Gyges’in Yüzüğü hikayesinde de takan
kişiye görünmezlik özelliği veren bir yüzükle basit bir çoban hile hurda
çevirerek kral olmayı başarmıştır.
Sonuç olarak bu kavramı bu artık
klasik haline gelmiş kitabı okumadan önce sayısız yerde gördük, okuduk, maruz
kaldık mitolojiler ve hatta Tolkien ile Rowling sağolsun.
Peki Görünmez
Adam kitabında nasıl görünmez olunur?
Cisimlerin optik kırılma endekslerindeki farklılıkları sıfırlarsak ışık içinden
geçip gideceği için kırılamaz ve cisim de görünemez. İşte böyle çok basit bir
mantık üzerine kurulu bu kitapta çok da komplike bir buluş falan yok aslında
hatta gözün retinasından da kırılmayacağı için görünmez adamın kör olması
gerekirdi ama çok da mantık aramamak lazım önemli olan fikir ve bize
hissettirdikleri. Sayın Wells’in olayı da hep böyle olmadı mı zaten. Basit ama
farklı ve yaratıcı fikirlerden sürükleyici hikayeler yazmayı başarıyor çünkü
okur aşırı bilimsel şeyler anlatılarak insanların kafasını fazladan
bulandırmayan fakat yeteri kadar sadelikte olmasını istiyor. Bence kendisine
verilen “Bilimkurgunun Shakespeare’i ” lakabını sonuna kadar hak ediyor.
Bilimkurgu denildiğinde aklımıza gelen ilk
isimlerden olan H.G. Wells ve Jules Verne’in birbirlerine benzedikleri yönler
kadar benzemedikleri yönler de var tabiki. Mesela Jules Verne daha çok gerçek
buluşlar, coğrafi keşifler, yolculuklar ve henüz yapılmamış şeyler anlatıp
okuru bunlar üzerine düşünmeyi teşvik ediyor. H.G. Wells romanlarında amaçlanan
insanın sürükleyici bir düşte duyacağı inanç kadar inandırıcılığa sahip olsa
yeter. Hikayelerin amacı okuru kitabın sonuna kadar ispatlarla veya
tartışmalarla değil, bir yanılsamaya çekerek tutmaya çalışmak. İkisi de amacına
ulaşıyor ikisi de büyük yazarlar. Birini sevip diğerini sevmeyene pek rastlamadım
o yüzden Jules Verne seviyorsanız H.G. Wells okumaya tam da bu kitaptan
başlayabilirsiniz. Neden bu kitap çünkü akıcı ve temposu yüksek ayrıca Zaman Makinesi daha ağır veya Doktor Moreau'nun Adası daha acıklı.
Filmlere
gelirsek de 1933 yapımı bir efsane haline gelen film gerilim ve aksiyon ögeleri
içeriyor o zamana göre teknolojik olarak gayet başarılı ve kitaba çok sadık
kalmış zamanının çok ötesinde bir film. 2020 yapımı olan günümüze uyarlama filme
gelirsek de kitaba sadece fikir olarak benziyor onun haricinde o da fena
sayılmaz.
Yazımı şu
kısımla noktalamak istiyorum:
“O öğleden sonrasındaysa, her şey bir hayal
kırıklığı haline gelmişti. Bir insanın arzu duyabileceği her şeyin üzerinden
geçip gidiyordum. Şüphesiz görünmezlik bunları elde etmemi sağlıyordu ama elde
ettiğim zaman onların tadını çıkarmamı da imkansız kılıyordu. Orada
görünemeyecek olduktan sonra bulunduğun yerin getirdiği gururun önemi nedir ki?”