Yeniden yapmak için yıkmak mı gerekli?
*Bu yazı Demolition filmine, hayata, evrene, her şeye ve şempanzelere göndermeler içerir.
“Eğer bir şeyi onarmak istiyorsan her şeyini parçalara ayırmalısın ve neyin önemli, seni neyin güçlendireceğini çözmelisin. İnsan kalbini onarmak bir arabayı onarmaya benzer. Her şeyini inceleyeceksin. Sonra hepsini birleştirebilirsin.”
Yazarken aklıma Batman filmlerinden Ra’s al ghul ve Bane geldi ne
kadar da benzerler düşünceleri bununla. Demolition filminde sadece kalp ve ruh
için bunu söylerken Batman üçlemesindekiler tüm şehir ve sosyal düzen için bunu
uygulamayı söylüyordu.
Nasıl ki insanlar öldükten sonra otopsi yapılıyor ölüm sebebini
anlamak için. Kalp de kırıldıktan sonra bir otopsiye uğraması gerekiyor. Bu
otopsinin süresi ne kadar oluyor acaba insan kendi kendine otopsi yapabilir mi?
Beni bu noktaya getiren kararlarım nelerdi? Hatalarım nelerdi? Neleri doğru
neleri yanlış yaptım? Elimde olan her şeyi yaptım mı? İçimde bir şey kaldı mı?
Bu son soru biraz sıkıntılı aslında. Yarım kalan illa ki bir şeyler oluyor.
Yarım kalan planlar, yarım kalan hayaller, yarım kalan hikayeler. Ama gerçek şu
ki; Yarım kalan hikaye yok galiba o hikaye o kadar.
Filmde davis karısının öldüğünü metrodan hiç tanımadığı bir adama
böyle anlatıyor.
+Karımı hiç sevmedim. Şimdi
ölmüş olmasına rağmen ne bir acı ne de bir üzüntü hissediyorum.
- Nasıl hissediyorsun o halde?
Bu noktadan sonra Davis şu
son soruyu duyunca cevap olarak trende sonra acil durum frenini çekiyor. Ve tren
aniden duruyor. Hayatta acil durum freni var mı? Varsa neden ben basamıyorum
hayat akıyor ve sürekli devam ediyor. Ne şanslısın Davis.
Hissiz, ruhsuz, zamanı geri alamayacağını bilen ama en azından durdurmak
isteyen, acıyı durdurmak isteyen, bunları yapamayacağını bilen ama yine de yaşamaya
devam eden bir baş karakter var filmde. Aslında çok zengin evi milyonlar, ediyor
arabası milyonlar ediyor. Hatta karısı öldükten sonra başka bir kadın buluyor
ama onun suratına bakınca ölen karısının yüzünü görüyor. O sonradan tanıştığı kadınla konuşurken karısını
hayal ediyor da konuşuyor. Şizofren falan değil ha sakın öyle anlamayın. Adamın
aklı başında sadece duşta, araba sürerken, sokakta yürürken, metroda giderken
falan hep ölen karısının yansımalarını görüyor. Bunların hepsi olurken Davis’in
tek istediği etrafında fark ettiği ne varsa onları daha iyi anlamak için
parçalara ayırmak.
Bazı eserleri neden daha fazla seviyoruz acaba diye düşünüyordum.
Bence kendimizle bağdaşlaştırdığımız karakterler olunca bu eserlerde kendimizi onun yerine daha kolay koyup daha kolay empati yapabiliyoruz. Ve bu filmde ben de
oynuyormuşum filmi tekrar izledikten sonra fark ettim Jake bey'in dublörü
rolündeyim.
Hissizlik ve umursamazlık maskesi altında hüzün patlamaları selam davis gel beraber ev parçalayalım. Kendi mutsuzluğunu insanlara kötü davranmak için bahane olarak kullanan After Life dizisindeki Tony gibi değiliz en azından. Kendi halimizde ev yıkıyoruz. Ailen, arkadaşların herkes seni böyle hissiz ama üzgün görmek istemediği için ilgilenmeye yardımcı olmaya çalışıyor ama sen sadece ölen karını geri istiyorsun Davis. Evde yazdığın yazılarda mektuba kaşe basarken kaşede halen Julia&Davis Mitchell yazıyor karalıyorsun o yazıyı. Sal artık davis.
Havaalanında hiç fazladan iki saat beklediniz mi? Ben bekledim
aynı davis gibi ne tesadüf. insanların bavullarına baktım durdum. Herkesin
yanında taşıdığı kendine göre bavulları olduğunu fark ettim. Aynı hayatta böyle
bir yolculuk yapıyoruz herkesin bavulları var ve içerikleri herkeste farklı.
Her şey bir metafor oldu artık. Kalk artık yerinden davis. Ya da kalkma otur.
Tarakta kalan saç, kitapta farklı bir satır, bahçede oynayan
sincaplar, fırtınanın yerinden söktüğü bir ağaç.
Daha önce hiç fark etmediğim seyleri görmeye, fark etmeye
başlıyorum. Belki de görmüşümdür. Dikkat etmiyormuşum işte. Bazı nedenlerden
dolayı her şey bir metafor haline geldi.
Ben o sökülmüş ağacım. Hayır, bekle. Ben o ağacı söken fırtınayım.
Dünyaya uyum sağlamak. Normal olmak. Diğer herkes gibi olmak. Neden
bunları kabullenmek zorundayım neden inkar edemiyorum. Darwin haklı mısın sen
yoksa? Diğer herkes gibi olmayı seçmezsem, kendi doğru bildiğim şeylerde ısrar
etmeye devam edersem ben de ormandaki beyaz kelebekler gibi renklerimle uyum
sağlayamadığım için doğal seçilime uğrayıp yok mu olacağım? Peki ya ben siyah kelebeksem?
Siyah kelebeğin bazı kültürlerde talihsizlik ve ölüm anlamına geldiğini
biliyorum. Bazı kültürlerde de geçiş, yenilenme, yeniden doğuş anlamları
taşıyor. Yani hem yapım hem de yıkım anlamına gelmesi ne kadar da ironik. Her
şey bir metafor oldu artık.
Filmin sonunda davis hissizlik durumundan hüzün, yas ve mutsuzluk
durumlarını daha rahat gösterir hale geliyor. Helal olsun sana davis. Acaba ne
kadar sürede yaptın bunları. Bunları yazarken saatimi kontrol edip durdum
kolumda ama karanlıkta göremedim. Zaten saatim de kolumda değilmiş. Tüm sahili baştan
sonra yürüyüp yemeklerime tuz ve biber katasım var. Oha nesi metafor bu hayatta her şey mi metafor.
Sizce Crazy on you–Heart üzücü bir
şarkı mı? Conchis haklı mı yani hayat bir tiyatro sahnesi de birbirimizin
hayatında rollerimizi oynayıp çekip gidecek miyiz? Kafkanın rengi neden gri? Milena
sadece mektupları saklayan hastalıklı bir istifçi mi yoksa daha fazlası mı? Scofield
neden sürekli kuğu yapıyor? Neden artık kimse atlı karınca istemiyor halbuki
bağıra bağıra şarkı söylenirdi orada? Bardamu sen neler yapıyorsun halen
kaçıyor musun savaştan? Merhaba Drogo kalede kalmak için hep böyle hayatını
sabote etmeye devam mı edeceksin? Artık kitap bitti rafa kaldırabilirsiniz ya
da ikinci kitaba mı geçmeyi tercih edersiniz? Tekrar tekrar her şeyin bir
metafor olduğu artık bokunun çıktığı bu yazıda veda ediyorum sizlere ve
kendime. Bu çalma listesini okuyanlara hediye olarak bırakıyorum ve gülücükler eşliğinde güneşin doğuşunu seyretmeye gidiyorum.